Ciktim M3'lerin evinden, sola dondum. Karsidan karsiya gecerken ve kulagima muzigi takarken eski gunlerdeki gibi, karar vermistim sola donmeye. Bu sefer "ayaklarimin goturdugu yere" degil anilarimin ve goturdugu yerlere gitmeye karar verdim. Emprovize degil de, calisilmis bir rota izledim, gene de pazar gecesi spontanliginda. Gunu tembellik yaparak, dondurma yiyerek, kitap okuyarak ve hep beraber M2'in evinde film izleyerek gecirmistik. I. ve L. ile eve donerken bu ufak yuruyusu yapmaya karar verdim, onlar yorgun olduklari icin evde kaldilar.
Once sola dondukten sonra, ilk sagdaki sokaktan iceri girdim. Sehrin en merkezi ama benim hep en son donemlerimde tanimaya basladigim o sokaklardan biri. Hemen ilk bloktan itibaren tekrar sagda dar bir sokak vardi. Kendi icinde kirsal bir cevreyi andiran, turlu cicek kokularinin hakim oldugu agaclarin arasinda, on avlu ve ufak arka bahceleri ile hafif sikisik bir yapida olan sokak. Adini hatirlayamadim, ve karanlik oldugu icin de sokak tabelasini secemedim. Sokagin sonu duz giderseniz Aros'a cikan yokusun basina, tekrar sola donerseniz kanal boyuna cikartiyordu sizi. Kanal dogru yoneldim; dun farkettigim ve bugun kenarinda cilek ve dondurma yedigimiz yeni koprulerden birinin uzerinde durdum bir sure. Ogleden sonra R. ve M2'e demistim ki, "sadece yuzeyde hareket oldugu icin pislik fazla uzaklasmiyor ve kanal surekli camur renginde". Buyuk gel-git'leri olan Thames Nehri'ni dusununce kendi teorimden suphe ettim. "Kanali temizlemeye karar verdiklerinde 500'e yakin bisiklet cikarmislar" icinden demisti M2 de bana. Halic'i temizleyip sov yapan Istanbul Buyuksehir Belediyesi geldi aklima. Bir an icin de, hizli ucaklarin Formula yarisi yaptigi sabah Galata Kulesi'ne beraber cikip kahvalti ettigimiz E. ve B.'yi dusundum.
Suya bakarken muzik durdu. Pazar gecesinin olu sehrini mi dinlesem? diye dusundukten sonra "limana inince kaparim muzigi" dedim kendi kendime. Ucsuz bucaksiz deniz kenarina inmek cazibeli geldi o an. Rådhus'a cikip, tren istasyonunun arkasindan limana inerim diye dusunerek, daha once L. ile gittigimiz galerinin yanindan gecen yokusu tirmanmaya basladim. Caddeyi aydinlatan iki isik kaynagi vardi: Galerinin uzerindeki "HOL" yazisinin beyaz florasan isigi ve yokusun basindaki "Jyske Bank" tabelasi. 3-4 katli buyuk cepheler dogrultusunda uzanan kirmizi tuglali apartmanlarin hafif egimli sokaga hem kutlesel hem de hacimsel bir zenginlik kattigina ancak o gece isiklarinin altinda hukmedebildim. Tepeye cikip Rådhus'a gelmeden soldaki sokaga girmeye karar verdim. Arnavut kaldirimli sokak, pazar gecesi bu saatte sehirde acik barlarin olabilecegi yegane sokaklardan biridir diye dusundum. Taa ilk haftalarda gelmistik bir-iki kez buraya; bir kere de Ç. ve Ç.'nin tanidigi iki kizla gelmistik biraz dansetmek icin. Ç.'nin kampusteki odasinda kalmistim kisa Kuzey yaz gecesinin sabaha kavustugu saatlerden birinde barlari terk ettigimizde. Acik tek barin kapisinda belki de "exchange" ogrencisi olan iki-uc uzun boylu cocuk, bisikletinin basinda zor anlar yasayan, muhtemelen daha o gece tanistiklari belli kiza dogru bir sey soylediler yuksek sesle. Sevmedigim "Magasin" kesisimine indirdi yol beni. K. ve M2 ile bir binanin terasina sizip bira icerken yaptigimiz muhabbet geldi aklima. O terasta merakli ve sicak bir karanlik vardi, bu kesisimde ise tehditkar ve bunalimli bir karanlik. Beyazit'taki yer-altindaki bisikletci carsilarinin oldugu gecitin 3te biri boyutlarinda, yayalarin gecisinin yasak oldugu ve otobus duraklarinin bulundugu Magasin kesisimini pas gecip, ufak pasajlarin birinin icinden alisveris caddesine ciktim.
Otobus duragina geldigimde limana inmek icin tekrar sola donmeye karar verdim, iki-uc kararsiz adimdan sonra. Elinde alisveris torbalari ile bisikletinin basina gelen bir kadin, ani karar degisikligimden oturu tedirgin oldu. Goz temasindan kacinirken 50 m. ileride yolun karsisinda isiklari yanan Europcar'i gordum. Iceride 2 kisi konusuyorlardi. Muhtemelen araba birakmaya gelmislerdi. L. ile gelmistik buraya gunesli bir bahar gunu. Elimde yaklasik 100 adet, nereden buldugumu hatirlamadigim kartvizit vardi, guzellik yarismasi ile ilgili. Araba kiralayip Avrupa'da baska bir sehire birakabilir miyiz? diye sormak icin gelmistik, zaten araba kiralarinin pahali oldugunu gorunce vazgecmistik. Benzin istasyonundan sola dondum gene. Tek bacasi arkamda kalan fabrikanin oldugu sokaktan limana inerken polis karakolunun yanindan gectim. Her ayin 1'inde bisiklet acik artirmasi olurdu polis tarafindan duzenlenen. 1 Nisan'da gelmistim ben de bir keresinde. "Burada olmuyor, Viby'de oluyor" demislerdi, benim yasadigim o uzak yerde yani. Bosuna gelmistim oraya ve saka degildi bile bu. Sonraki 4 ay boyunca baskalarindan odunc aldigim bisikletler icin ise hic masrafa girmemistim. Kiz bisikletlerim olmustu ama olsundu. Karakolun karsisindaki muzik mekani Train'i pazar sabahlari 4 saatligine temizleyerek kirasini cikaran F. ise bisikletine cok yatirim yapmisti. Bense pizza dagiticiligi yapip kirayi cikariyor, uzerine artan paramla ufak, ucuz seyahatlar yapabiliyordum.
Limandaki "Studenterhuset"in etrafinda yudum. Bir haftasonu "azinlik toplumlari" ile ilgili bir festival icin gelmistik S. ile birlikte. Ç. ile birlikte calistigim Spot Festivali'nin kapanisindan sonraki partide burada olmustu. Kapanis konserine gittigim Ispanyol kizi epeydir goruyor, ama bir turlu konusma sansi bulamiyordum. Konserden sonra "partiye gidelim" demis, bir arkadasi sayesinde aldigi ve konserleri bedavaya izledigi "press karti" ile iceriye girebilmis, bense kapida kalmistim. "Gelip seni alcam" demesine ragmen gelmemis, yarim saat orada bekleyen zavalli halime aciyan adam sayesinde iceriye girmistim "bir bakip cikmak" icin. Tanidik kimseyi goremeyince kos kos eve donmustum. Yol boyunca bisikletimin uzerined kufrediyor, yuksek sesle muzik dinliyor, tukuruyor, otobus duraklarina tekme atiyor ve ara sira bagirarak agliyordum. Sinirlerimin cok bozuldugu yazin ilk haftalariydi. Kizin adini da hic bir zaman ogrenmemistim zaten. Muzigim durdu. Limanda demirlemis buyuk bir geminin mavi/mor isiklarinin yansidigi berrak deniz suyunu camlarindan takip edebildigim guzel bina, Stunderhuset, o geceki gunahlarinda cok uzka gibiydi bu sefer.
R. ile otostop cekip Kopenhag'a gittigimiz gun onune bisiklet biraktigim Mason Locasi binasinin yanindaki sokaktan yukari ciktim. Katedral Meydani'na geldigimde tekrar sola dondum. Bir iki tane daha barin acik olacagini dogru tahmin ettigim sokagi yurudum. Bu barlardan biri epey bitik bir halde, 3-5 musteriye servis yapiyordu. Factotum'u ve Øst for Paradis'i hatirladim, Bukowski uzerine dusundum kisa bir sure. Bitik bir bar icin fazla iyi aydinlatilmisti icerisi. Yolun sonunda biraz once gordugum benzin istasyonunun etrafindan 180 derece donus yapip kanal'in denize kavustugu yere vardim. Kanal boyunu cikarken annemlerin telefonda "bizi goturdugun yere git" dedigi kafe'ye baktim hafif ileride. Oraya varmadan bir iki ara sokak oncesinden saga donerek tekrar Katedral Meydani'na yoneldim. S. ile telefon hatlarimizi aldigimiz Telia magazasini ve gene S. ile birlikte bir gun kapisina gittigimiz, sonra da yanlis hatirlamiyorsam iceride sira beklerken maruz kaldigimiz muameleden sikayet edip (ki bu az yaptigim bir seydir) yemek yemeden dondugumuz Pizza Hut'i da gecerek tekrar Nørre Alle'ye girdim.
Genelde "iyi bir yuruyus"un ozelliklerinden biri olan "ayni sokaktan geri yurumeyerek basladiign yere donme" prensibimi uygulayabilmistim cok fazla bile dusunup kurgulamadan. Belki de sehir cok iyi planlanmisti bu acidan. Ya da ben bu -aslinda cok ozledigime bu haftasonu karar verdigim- yeri cok iyi biliyordum. Kapyi actim, iceri girdim, L.'nin anahtarlarini salona biraktim, I.'nin odunc verdigi parayi kendisine geri verdim, mutfaga cay koymaya giderken sunu dusundum:
"Tekrar eve donmus olmak cok guzel!"
Århus, 02.06.2008, 01:50
No comments:
Post a Comment