Sunday, May 18, 2008

Yeni Baslayanlar icin Londra ve Guneydogu Ingiltere

- Londra 32 ilce ve tarihsel merkez City of London'dan olusur. Bir valisi vardir, 1 Mayis secimleri ile yeni degismistir, kendisi 'ozel' guclere sahiptir, ama Londra gibi 'cesitlilige' sahip bir sehirde guclu bir Vali'nin varligi tartisilmaktadir. Zira, Londra'nin her bir ilcesi birbirinden cok farklidir. Ilceler bile kendi iclerinde cok fazla cesitlilik gostermektedir, ornekleyelim:
City of London sehrin ticari merkezidir. St. Paul's Katedrali gibi onemli bir tarihsel ikona sahip olmakla birlikte, Londra'nin buyuyen hevesleriyle birlikte yeni gokdelenlere ev sahipligi etmektedir. Konut sayisi cok azdir.
City of Westminster Birlesik Krallik Parlamentosu'na, Hyde Park'a, Soho'ya, Trafalgar Meydani'na ev sahipligi yaptigi gibi, yogun nufuslu bir bolgedir. Genelde sehrin batisina yayildigi icin buralarda oturmak pahalidir, buralarda oturanlar genelde zengin veya sanslidir.
Camden sehrin merkez-kuzey ilcelerinden biridir. Camden Town gibi punk'in eski merkezi, hala punk/gotik agirlikli, Londra'nin en turistik yerlerinden biri olan eski alt-kultur merkezi bir mahalle, yukarida bahsi gecen Regent's Park, onemli tren istasyonlari King's Cross ve St. Pancras, kuzey Londra'nin en pahali, hafif tepede gorkemli konumda bulunan yesil mahallesi Primrose Hill, yeni mahallem Kentish Town gibi yerlerin hepsi Camden sinirlari icindedir.
Southwark Thames Nehri'nin hemen guney yakasindaki bir ilcedir. Thames'in kuzeyinde oryante edilmis (ulasim agi) Londra'da, Southwark son yillarda onemli donusumlerin gerceklestigi Bankside (Tate Modern), South Bank gibi mekanlara sahip oldugu icin, artik 'merkezi' bir ilce olarak anilmaktadir. Nehrin guney yakasindaki en guzel yuruyus bolgelerinin de bulundugu bolgeler burada yer alir. Fakat Elephant&Castle gibi merkezindeki ce daha guneyindeki bolgeler cok fakir ve genellikle 'kotu anilan' yerlerdir.
Tower Hamlets merkezin hemen dogusundadir ve Londra'nin en fakir bolgelerinden biridir. Ilginctir ki ilceye degil de global kapitalist dunya pazarina sermaye saglayan Canary Wharf, yani Londra'nin Manhattan'i (Istanbul'un Mashattan'i (!)) bu ilce sinirlari icerisinde yer alir.
Hackney, gocmen isci Turk ve Kurtlerin en yogun oldugu bolgedir. Kebap yemeye buraya gidilir. Henuz gorulmemisse de, 'Turkiye'den iyi manti' oldugu iddia edilen 'Selale Manti Evi' bu ilce sinirlari icerisinde yer alir. Shoreditch, Old Street, Hoxton gibi bolgeleri kotu durumda bulunan konutlari barindirir. Sehir merkezinin hemen dogusunda ve kuzeyinde yer aldigi icin, 20. yy. boyunca 'merkez-periferi' arasindaki 'istenmeyen bolge'yi olusturan bu yer, yeni kentsel donusum surecinin merkezinde yer alir, 'sanat camiasi' icin en 'hip' olan yerlerden biridir. Fakat, bu surec artik Old Street gibi yerlerde kiralarin da ucmasina sebep olmustur. Suleymaniye Camii de Dalston Road uzerinde, bu ilcenin sinirlari icerisinde yer alir. Ilginc bir atmosfere sahip olan ilcenin guneyi, tam da City of London'in yeni gokdelenlerinin golgesinde, kendi 'alternatif' formunu uretmektedir.



- Londra yesildir. 18. yy. Kral George donemine ait mimari, sehir merkezinin batisindaki zengin mahallerde uzun avlulu ve on bahceli sira sira evler uretmistir. 20. yy'a kadar Viktoryan mimari arka ve on bahceleri imal etmemis, 1930'lar 'suburb'lerde 'garden-city' akimini baslatmis, 2. Dunya Savasi sonrasi sosyal toplu konut mimarisi blok apartmanlarin arasina cocuk parklari ve bahceler koymustur.

- Londra'nin 'konutsal' yesilligi disinda, sehrin geri kalani da irili ufakli parklarla doludur. Ofis binalarinin yogun oldugu ve hukuk ve finans merkezi bolgeler, binalarin aralarina ic avlusu seklinde parklar yerlestirmislerdir. Yerel mahalleli ve ofis calisanlari guzel havalarda ogle yemeklerini parklarda yer, issiz gucsuzler ve ogrenciler buralarda guneslenir. Okul kampusleri de genelde yesil alana onem verir, benim okudugum LSE ise bu konuda da sinifta kalmistir. Ayrica sehrin merkezinde ve dis mahallelerinde cok guzel parklar vardir:

- Bunlardan en buyugu ve merkezi olan Hyde Park guzel havalarda dolar, yazin festivallere ev sahipligi yapar, genel olarak aile/guneslenme/ucurtma/voleybol/piknik gibi cok amacli olarak kullanilir. Ortasina Serpentine Golu'nu ve sanat galerisi'ni bulundurur. Regent's Park ise daha cok spor amacli kullanilir, guzel bahcelerinin ve agaclarinin arasinda, cimlerinin bu faaliyete uygun kesildigi genis sahalar bulunur. Bunlarinin bazilarinda tebesir isaretleri vardir, genelde futbol, ucurtma gibi amaclar icin kullanilir. Saatleri ayarlama enstitumuz'un bulundugu olan Greenwich Park sehrin dogusunda, nehrin guney yakasinda yer alir, icinde kocaman bir saray bulundur. Siz deyin Potsdam'da Sansoucci, Paris yakinlarinda Versailles, ben diyeyim Istanbul'da Yildiz, oyle bir hava estirir. Gene sehrin dogusunda, nehrin kuzey yakasinda olan Victoria Park buyukce bir park olmakla birlikte, dogu Londra'nin daha agirlikli genc ve gocmen nufusunca tercih edilir, ara sira buyuk etkinliklerin yer aldigi bu park Haziran ayinda Radiohead konserlerine evsahipligi yapacaktir. Kuzeyde Hampstead Heath sehre yukaridan bakan, egimli, buyuk ve guzel bir parktir. Sehrin disinda, Heathrow Havalimani'na yakin olan botanik parki Kew Gardens da bu guzide sehir de yer almaktadir. Bitkiler konusunda sabirsiz olan ben bile burada guzel vakit gecirmisimdir. Ayrica anlayabileceginiz uzere, bu metinde bahsi gecen parklarin hepsinde bulunmuslugum vardir, gitmedigim yerler uzerine spekulatif satirlar duzmemisim, sadece onlari ihmal etmisimdir.


- Londra ayrica 'sulu' bir sehirdir. Bok rengine sahip Thames Nehri sehri kuzey ve guney olarak ikiye ayirir. Uzerinde London Bridge, Tower Bridge gibi onemli kopruler bulundurur. Acildigi gun 'sallanan ama yikilmayan' yaya koprusu Millenium Bridge, haftasonlari turistlerle doldugu gibi, gecenin issiz saatlerinde oldukca dramatiktir, bir tarafinda Tate Modern, oteki tarafinda St. Paul's Katedrali ile birlikte oldukca etkileyici bir aura'ya sahiptir. Thames Nehri Paris'in Seine'ine, Berlin'in Spree'sine, Roma'nin Tiber'ine, Aarhus'un Å'suna 5 ceker! =) Sehrin hafif kuzeyindeki Regent's Park'tan baslayip, Camden'i kat ettikten sonra Hackney'e gecen, ve sehrin dogusunu yarip gecerek Thames Nehri'ne ulasan Regent's Canal, yaninda yurumek ve bisiklete binmenin muhtesem guzel oldugu bir baska 'sulak alan'dir. Ayrica sehrin cok farkli demografik yapilarini da tek bir gezinti ile gormenizi sagladigi gibi, organik bir metabolizma metafor'u ile sehri baglama bicimi ile ayrica enterasan bir konsepttir. Hamburg'un, Venedik'in, Amsterdam'in, Stockholm'un kanallarindan eksik kalmaz da.



- Londra'dan kacmak icin ara sira Brighton'a gidilir. Londra - Brighton arasi trenle yaklasik 1 saattir. Bu tren yolculugu boyunca Gatwick havalimanindan, genis yaylalardan, ufak cifliklerden gecilir. Tum tren yolculuklari gibi, bu da hava ne olursa olsun cok guzeldir.

- Ingiltere'nin guney sahil kasabalarindan biri olan Brighton, Avrupa'da gay nufusunun yogunlugu ile bilinmektedir, iki ziyaretimde de hava hafif yagmurlu ve soguk olmustur, ve gay tek bir cifte bile rastlanmamistir. Bu ufak ve sirin sahil kasabasinin, sari ve turuncu renk tonlarinda guzel taslari olan bir sahili, mavinin farkli tonlarina hakim goz alabildigince uzanan ve Britanya'nin bir ada oldugunu hatirlatan denizi ve bembeyaz evleri vardir. Sehrin genel yapisi duzenli bir planlamaya isaret etmekle birlikte, 1980'lerde buyumeye baslayan (ve sanki 1990'larda kalip zamanin durdugu) sehir, sahil kenarindan yararlanabilmek icin, klasik 2 katli Viktorya tarzi mimarinin yerine cirkin betonarme yapilari dikmis, ziyaret edenleri uzmustur.



- Brighton sehrinde Mayis ayi festival ayidir. Muzik, tiyatro, sergi, performans, konferans gibi formlarda ucretli ve ucretsiz etkinlikler vardir. Tabii ki ucretsiz olanlar secilir, ve havanin guzel oalcaginin tahmin edebilecegi bir haftasonu Brighton'a gidilir. Sansli ise, sehrin biraz disinda guzel bir sahilde denize girilir, bahtsiz Bedevilere ise sehrin merkezinde dolasip, cirkin otesi Royal Pavillion'a ve parklara yakin sokaklarda guzel ve 'mellow' kafelere ve dukkanlara bakinilmasi onerilir. Brighton'da Brighton Pier'da cilginca atari oynanir, ilkbahar yaz sonunda acilan, iskelenin ucundaki lunaparkta eglenilir. 8 kez 360 derece donen ve icine oturdugunuz kabinde kendi etrafinda donen, yaklasik 25 metre yuksege cikan ve iki kabinden oturmadiginiz kabindekileri inerken sizi en tepede 5 dakika, deniz manzarasina karsi bekleten Kamikaze'ye binilir! Evet manyak ve eglenceliyim.

- Brighton'a gitmek icin sabah 7'de kalktiginiz bir cumartesi gunu, gece 23.30'da Londra'ya dondukten sonra hala kendinizi once Old Street'te bulmanizla, oradan Dalston Road uzerinde, terkedilmis bir evin yeni bir sanat merkezine donusturuldugu gecede bircok Avrupa uyruklu sanat camiasi ile birlikte basik tavanli buyukce bir 'acik plan' mekanda cigirtkan, agresif/kompulsif/gay bir vokaliste sahip, plak sirketlerine hayir diyen cilgin bir grubu dinledikten sonra, saat 4 gibi bisikletle hic gecmediginiz yerlerden eve gidip uzun gunu bitirmenizle sonlanabilir.

- Berlin ogrenciye dost, ucuz, sanat yapilan ve sonunda issiz kalan bir sehir ise, Londra da sanat yapan/yapamayanlarin bir sekilde subvanse edilebildigi, para'ya endeksli bir sehirdir. Bohem degildir, tarzdir. Londra'nin farkli bolgelerinde ve mekanlarinda kizlar 'tarza sahip'tir, erkekler daha da fazla 'tarza sahip'tir. Londra cok merkezli bir sehir oldugu icin genelde belirli aktiviteler, belirli yerlerde, belirli sekillerde, belirli tarzlarda yapilir. Istanbul'daki gibi her an tanidik birine rastlama sansiniz cok yuksek olmayabilir.

- Bu bir kuzey Avrupa gercegi ve bunu Danimarka'da da sikca yasamistim ama bu cografya icin gecerliligi de su goturmez: Sabaha karsi 4'te evinize bisikletle gitmeye calisirken, caddelerdeki tek tuk ama hizli arabalar carpmasin diye kulaginizi dort acarsiniz araba sesi duymak icin. Tam o sirada kus civiltalarini duyup, basinizi goge cevirdiginizde, gogun koyu lacivert bir renge burundugunu gorursunuz. Kuzeyde (ve guneyde) uzun gunlerde gunes uzuuuun uzuuun dogar ve batar.


(devami ileriki yazilarda...)

No comments: