Wednesday, May 14, 2008

guzelle(n)me

Oda kokusu aldim odam bahar kokuyor,
pencereyi aciyorum iceriye bahar doluyor.

Mayis, Israil'in 60. kurulus yildonumu (14 Mayis 1948) tum dunyada bu hafta kutlaniyor,
10 Mayis'ta, Filistin sempatizanlari, anti-Siyonist Muslumanlar, Yahudiler, Ateistler, Trafalgar Meydani'nda toplaniyor, Nakba'yi lanetleniyor.
9 Mayis'ta, Israilli transseksuel Dana International 10 yil onceki Eurovision 'zaferini' animsiyor.

Sasirtmayan bir sekilde, tam bu gelismelerin golgesinde, gene Beirut'ta silahlarin patladigi, Hizbullah ve Hukumet arasindaki gerginlige, ordu 'tarafsiz' bir mudahelede bulunmaya karar veriyor

9 Mayis'ta 2. Dunya Savasi noktalaniyor.
Yillar sonra, daha farkli bir Almanya dusleyen Ulrike Meinhof ayni gun oluyor.
Mayis 1968, 40. yilini dolduruyor.

9 Mayis 2008, Nick Cave and the Bad Seeds, Apollo Hammersmith'te hepimizi iyice bir sarsiyor.

Yasli delikanli, 2 saat boyunca bir 'indirip' bir 'kaldirirken' bazen vecizleriyle, bazen cift davul setinden aldigi ihtisamla ufak ufak yumrukluyor. Sahne pembeden kan rengine, yesilden mavi'ye donerken yasli delikanli eski gunleri yad ediyor. Eski bir tiyatro olan devasa mekanda dans etmeyip ziplamayanlar bile bir yerlerini kipirdatiyor enerjinin etkisinde.

10 Mayis'ta yeni bisikletin bozuk kisimlari elden geciriliyor, gunesin vurdugu yollar tekerlerin altinda kayip gidiyor, Camden'da kanal boyunda insanlar toplasiyor, eski dostlara ilik bir bahar aksaminda tesadufen rastlaniyor. Sehirin bir parcasi olunmaya basliyor. Nisan kasirgasinin uzerine 'Mayis sikintisi' gelmeden, en guzel baharin altinda, yeni mevsimler, yeni manzaralar ve heyecanlarla birlikte yuzler guluyor.

11 Mayis'ta Hyde Park'a piknige gidiliyor. Regent's Canal'i takip ederek bisikletle, London Zoo bir kenarda, kanalin dibinde 5m.lik dar bir patikada, yolun uzerindeki yuksek satihtan sarkan agaclarin yapraklarinin arasinda, elele yuruyen asiklarin ve "kucuk Venedik'i" gezen yaslilarin arasinda sehir ince gelinliginin icinden gerdanini gosterirken, gardimiz dusuyor. Bisikletin sagladigi, Londra'nin eksik etmedigi, kisa zamanda farkli mahallelerde 'yasayarak' seyahat etme olanagi ile farkli tipolojiler, renkler, kimlikler, kinlikler, hinlikler akip giderken serit boyundan asagiya, cok guzel bir haftasonu bir bisiklet pedali kadar uzak, bir uluslararasi telefon gorusmesi kadar yakin, keyifle noktalaniyor.

Kafam hala karisik. Gecen yil bu donemleri dusunuyorum. Galata'daki eve iyiden iyiye yeni isindigim donemler. 4 yillik universite hayatinin son finallerine, aksamlari bir duble raki, ceyrek kavun ve iki dilim peynirle hazirlandigim zamanar. Mahallenin dinci marketi ve suratsiz bakkali arasinda yaptigim tercihler. Yeni yeni herkesin gozdesi olan Kuledibi. Bazen sikintiyla, bazen cok farkli yuzlerle uyanilan, arka sokakta bazi geceleri uzun uzun 'annneee' haykirislariyla uyunan yalniz geceler, karanlikta usumek ve iki dakikada Tunel'e cikmak.

Daha nehir kenarina doymadan sikiliyorum Londra'da ilk kaldigim yurttan. Galata'dan kopup gelmeye zorladigim icin kendimi, tekrar ev hayati istiyorum daha yuksek tavanli, tugla duvarli'ya yeni alismaya baslamisken kendimi parcaladaigim icin. Yeni bir mahalle, yeni bir mevsim, yeni misafirler, yeni bir bisiklet, yeni bakallar, hic tanimadigim banka isimleri, pub'lar... Daha once hic ziyaret bile etmedigim bir ulkede yeni bir hayatin 'ilk'bahari. Karistirirken farkediyorum eski notlari, 'alternatif'i yok sandigim program'imin benzerleri olan diger tanidik sehirleri. Hem de istedigim gibi 2 sene, hem de burada begendigim bir okula 'bedava' zorunlu degisim programi olan, hem de sadece donemlik 240 Euro harc parasi odedigin, hem de hala en sevdigim Avrupa sehrinde.

Makaleler, kitaplar, okunmayan sayfalar, gezilmeyen sergiler onumde ve arkamda; ogrendigim binlerce yeni seyler ve kaybettigim, arkada biraktiklarimla. Deneyimler artarken, denek oluyorum gene. Kalorifer yanarken ayaklarim usuyor, kaloriferini yakmaya kiyamadigim Galata'daki soguk evden bile daha sogukcasina. Bana uymayan bir kultur ve tuketim anlayisinin icinde, her 'tarz'in ortasinda ama hepsinin disinda kalarak. Severek ama asla asik olamayarak. Gecen yillar gelmedigi gibi, 'donus noktalari' birer birer eleniyor, her basarili oldugum turda kazandigim yeni saniyelerin numerik degerleri azalarak. Kredi azaliyor, makine daha cok para istiyor, bir zamanlar gozumde buyuyen 'baska yerlerde yasama' her yerde ayni hapse donuyor, gul bahcelerinin ve duzgun kesilmis cimenlerin arasinda.

Kimse kolay olacak dememisti, ama kendi 'balans ayari'ma sasiyorum, hava istemeyen lastigi sisirdigim, dizel'e kursunsuz'u doldurdugum icin. "Erkekler, futbol ve araba'dan ornek verir" diyen eskileri sildigim icin. Kendimi yolladigim surgun'u mu sevmeye calisiyorum her bir karanlik satirda, yoksa hayatin 3 katli, kesik pencereli, Viktoryan evlerinden birinin geleneksel agirligi mi ayagimdaki prangalar? Kimin taktigindan bagimsiz, yasadigimiz yerde yaslaniyoruz, bazen birbirimize tahammul etmeyerek, bazen kendi romantizmimizin ayna yansimasinin cirkinliginde. En cirkin oldugumu dusundugum gunlerden geciyorum, zamaninda bir Saatli Maarif Takvimi'nde okudugum "en temiz yuz, gozyasiyla yikanan yuzdur"u yasayamayacak kadar kurumus goz bebeklerimle.

Satirlar donuyor, uzun bir otoban hatirliyorum, turuncularin altinda, mola yerinde gecirilen uzun ve ilginc tecrubelerde. Polis arabasinin fari gozumde, cevap veriyorum kendi dilinde, sogukta beni birakip giden otobusu izlerken yagmurdan islanan yuzumle. Bir yerlerden tanismis oldugum yuzlere yeniden rastliyorum guzel bir yaz gununde, dostuma veda ediyorum, "bekleyecegiz" derken yollarken kendimi atese. Satirlar donuyor, "Mayis sikintisi" geliyor, cift katli ahsap pencereyi indiriyorum, perdeyi cekiyorum. Karanlik dolmus bile, uykuya cekilmeye..

No comments: