Sunday, March 16, 2008

Antony'nin kapi kollari

Asiri yogun bir haftanin ardindan, ders donemini kapattik... Sali Barking'deydim, carsamba Istanbul'da, persembe gunduz Hamburg'da, gece Leicester Square'de.

Sunum-makale-sunum derken, persembe aksami derslerin bitisini kutlama icin once Holborn'daki yerel pub'imiz The Ship Tavern'da demlenip sonra Leicester Square'de karaoke'ye yollandik. Butun uzak dogu filmlerinde gordugumuz karaoke ve karaokeci kliseleri vucut buldu persembe aksami.

Eski bir binanin, ortasindaki asansor bosluguna 12 m. 'ye yakin yukseklikte bir hali gomuldugu, Beyoglu apartmanlarini hatirlatan merdivenleriyle, daracik bir koridorun saginda ve solunda siralanmis, mavi duvarli pembe/mor isikli los odalari gecerek, kucuk bar'in hemen yanindaki buyuk karaoke odamiza geldik. 2.5 saatlik seans, isinma turlarindan sonra, programimizin 2 Japon'undan konuskan olan Norio'nun sahne almasi ile zirve yapti. Hemen oncesinde Oscar Wilde'in yazdigi bazi mektuplarin orijinallerine ve telif haklarina da sahip, bu donemki proje arkadasim 65'lik Ingiliz mimar Caroline da karaoke'ye gelerek o yasta bile ne kadar cool oldugunu, Beatles'in Love'ini beraber icra ederken kanitlayarak ortami senlendirdi.

Fakat, Norio sahne alip, muntazam bir sekilde ayakkabilarrini cikarip, beni 4, ve daha bilumum insani 2ser 3er kere opup, alkol almadan karaoke ekraninin karsisinda kendinden gecerken coktan kendimizden gecmeye baslamistik. Bir yandan ucuz porno filmlerinden firlama dandirik romantik karakterlerin oynadigi komik klipler, diger yandan dunyanin uzak diyarlarindan (Yeni Zelanda agirlikli olmak uzere) akan goruntuler esliginde calan "Billie Jean"lerle birlikte absurd bir karaoke seansini tamamlamak uzereydik ki, asil bombayi gene Norio patlatti. Herkesi acilmalari uzerine dikkatlice uyardiktan sonra, bir rock sarkisinin sorunda havada ters takla atip, basariyla yere konduktan sonra yaptigi zafer isaretleriyle ortaligi sarsti. Bundan once de bir keresinde bir derste, tartisma esnasinda "biz Japonya'da cok kulturlu bir topluma sahip degiliz, eskiden baska kulturden olanlari da oldurduk ya da surduk" diyerek fasist Japonya gecmisine, adeta uzak dogu korku filmlerindeki karakterlerin sogukkanligiyla yaklastiginda bizi sasirtmisti Norio. Ama onun disinda genelde sakin, merakli, hep guleryuzlu haliyle cok sevdigimiz biri olmustu. Attigi ters takla ile birlikte de gecenin yildizi oluverdi.

Cuma gunu ise bambaska diyarlara, Bati Teksas collerine ziyaret ettik. Bay Chigur'un manyakca oldurme hikayelerini izledik "No Country for Old Men"de. Beklentilerimin cok ustunde bir filmdi aslinda. Biraz Westernvari, biraz Jarmuschvari, biraz Gus van Sant usulu, biraz American Psycho, belki epeyce Hitchcock gerilimi de vardir. Oksijenin zararlarini da ogreten bu film beni gecen yazki bir anima goturdu.

"Spoil" etmis olmayayim ama, filmdeki psikopat (kotu sac sekliyle Javier Bardem'in Oscar oduluu kazandigi karakter) zorla girecegi evlerin kapi kollarini yuksek basincli oksijen tupleri yardimiyla ucurup kapilari teker teker aciyor. Tam bu sahnelerden birinde Temmuz ayinin ortalarinda Istiklal Caddesi'nde yururken, grubuna ve kendisine rehberlik ettigimiz Antony Hegarty cikar gelir karsimiza birden. Bizi gorunce durup klasik utangac haliyle "ayy, naptim biliyor musunuz, hic sormayin, soylemeyeyim bile?.." der bir iki gece once Bulent Ersoy'a hayranligini anlatan bu dev cusseli kucuk kiz modelindeki cinsiyetlerotesi seker adam. "Cukurcuma'ya gittim, dayanamadim ve kendime her renk ve boyuttan kapi kollari aldim, yeni evim icin... Cok tatlilardi...". Birkac gun once, bir gay bar'da saldiriya ugramaktan son anda kurtuldugunu konser seyircisine anlatmaktan cekinmeyen Antony, bunlari bizle paylasmayi da mazur gormustu. Filmin psikopat karakteri Anton Chigurh'un, Antony Hegarty'nin evinin kapilarindaki kollari teker teker ucurup, bir yazi-tura karsiliginda hayatiyla oyun oynamasini dusunmek bile epey korkutucu ve bu o kadar da eglenceli...

Butun bunlar yasanirken, Antony'nin "sekreteri" Colin adli gencten de bir email geldi bana. Nisan ya da Mayis'ta Istanbul'a tasinacakmis ve 2 aylik kiralayacak ev ariyormus (teklifi olan varsa haber etsin bana). Tasinma isine girisenlerden biri de benim. Bu sefer, kendimi zorlamak icin muhtesem bir yer olan epey merkezi, nehrin hemen guneyindeki "otel" odamdan cikma kontrati imzaladim, yerine simdiden baskasini koydular 25 Mart ve sonrasi icin, ve bu durumda gercekten de yeni bir ev bulmam gerekiyor (bu konuda da teklifi olan haber etsin bana). Bahar geliyor, Londra'da havalar tekrar bir soguma donemine girdi. Gecen hafta cesitli cografyalari ziyaret etmekle gecti, yarin Birghton'a ufak bir ziyaret var, belki sonrasinda laleler actiginda Istanbul'da olurum bir dolunayda...

No comments: