Monday, October 15, 2007

welcome to London, my son.

"Does this train go to Earl's Court?"
Önce anlamakta zorluk çektim adamın ne dediğini garip aksanı yüzünden. Renkli kıyafetleri vardı ama, ceket, kazak ve gömlek üçlüsüyle sıradan birine benziyordu.
Evet dedim, ben de o yöne gidiyordum.

Evet, sevgili David, memleketindeyim sonunda. Battersea Power Station'ı görmeyi düşünüyorum, Pimlico'ya gittiğim bir zaman. 20 yıllık beklemeden sonra asbestosların güvercinleri bile uzaklaştıramadığı o muazzam binayı. Belki ardından, Syd çekip gittiğinde "hey Pink Floyd'layım artık. Güzel çalıyorlar ve iyi para kazanacağım" dediğin iddia edilen pub'a uğrarım. Aslında Guy Pratt bunu kendisine sorduğumda "hayır, David'in Syd'e yıllarca nasıl baktığını, zorla ona para gönderdiğini bile bilmez o densizler" demişti. Hem Rick'in de damadı olur kendisi, çok da güzel bir çocuğu vardı telefonunda. Camden'a taşınırsam, yeni çocukların takıldığı publara takılabilirim. Bir aralar Graham Coxon'la Gallagher biraderler çok takılmışlar oraya. Morrissey'in de unutmadığı yerlerden biri. Sen müziğe gireli 40 sene geçti, şimdi hala içli şarkılar yapıyorsun, geçen sene soğuk ve karlı bir kış gününde Hamburg'a seni izlemeye geldiğimde hiçbir zaman çalmadığın kadar iyi çaldın. Bu yeni çocukları hiç takip ettin mi bilmiyorum ama birilerinin "müzik piyasasına okkalı bir tokat göndermeye çalışıyoruz" dönemlerinden beri çok sular aktı. Artık her 10 yeni gruptan 7'si "indie". Hem sen Roger gibi kendine lüks bir araba alıp, "karım istedi, ona aldım" diye kıvırmadın. Ama sanırım sen de çok güzel bir yerde yaşıyorsun.

İlginç bir yer Londra, David. Bana bu gece yer soran herif metroya biner binmez torbasından gay dergilerini çıkardı. İlki basbaya porno dergisiydi. Herhangi bir porno dergisinde görebileceğin her türlü resim vardı, tek eksik, kadınlardı. Diğer dergiler de moda dergileriydi sanırım. Aynı metroya garip bir kadın bindi. Uzun boylu, oturduğu yerde saçıyla oynayıp kendi kendine ve çevresine mütemadiyen küsüp 180 derece dönüp duran bir kadın. Onları izleyen, bendeki kahverengi atkının aynısına sahip sanırım Hintli veya Pakistanlı bir adam vardı. Uzak doğu menşeili sarhoş gençler bindi ben en son aktarmamdan sonra trenden inerken.

Bazen inanması güç geliyor ama bütün bunların uzun zamandır bir parçasıymışım gibi geliyor. Daha okumam gereken çok şey var bu gece. Seninle tekrar ve tekrar karşılaşacağız nasolsa civarlarda. Gözünü açık tut. Syd gitti malesef aramızdan, arkasından bakabileceğin yüzlerceleri var bu diyarda. Taşınmayı düşünüyorum, bize de iki kuruş çıkıver de kiraya bir destek olsun. Gözünü seveyim..

No comments: