Saturday, December 02, 2006

güneşin kalbinin kontrolleri...

dakika ve dakika klm sitesinden, iniş anını takip ediyorum. bir şeye takıldığım zaman vazgeçemediğim alışkanlıklardan biri belki de. bugün evden dışarı adımımı atmadım. "toprak" üzerine düşünüyorum bu günlerde. bir "ateş" burcu için tehlikeli ve antipatik element. annem gibi, toprak burcu olmanı fazla irdelemedim bu düşüncelerde. toprak ve muhafazakarlık, aşiret ve iktidar. soğuk bir hava var, dışarısı karanlık ve evde de kimse yok. rahat bir klişe giriş. her zamanki gibi çorap olmayan ayaklarım, pencerenin ufak aralığından girip de tam masanın altına inen meltemle üşüyor. vücudumun geri kalan kısmı sıcak. seninle birlikte ayaklarımda üşüme, geri kalan yerlerimde kızarma alışkanlığının başlamasından da bahsetmiştim.

danimarka günlerindeki üşümeleri anımsatıyor. "set the controls for the heart of sun"ı çok erken keşfetmiş değildim. bu sene ve özellikle kuzeyin soğuklarındaki yalnızlıklarda üstüste dinlerdim. bir şeye takıldığım zaman vazgeçemediğim alışkanlıklardan biri olmuştu. simsiyah ipod'um parçalanana kadar, siyah gecelere eşlik ediyordu. 3 derece sıcaklık (veya soğuklukta) 6 km. gidiş - 6 km. dönüş şehre uzak yurdumdan, ağzımdan akan tükürüğün donduğu o bisiklet yolculuklarımda atkımın rahatsız edici etiketi hangi yöne bakıyor diye konsantrasyonumu kaybederken çokça bisikletten düşecek gibi oldum. ya da sadece Roger Waters'ın nefes kesen soğukluktaki sesinden ötürü kendimden geçiyordum. asla bu parçayı canlı dinleyebileceğimi bilmezdim tanıştığım günlerde. hem de sadece birkaç ay sonrasında iskandinav lacivertinde, batan güneşin altından çıkan gecenin soğuğunda.

eskiden en sevmediğim mevsimler için sonbahar ve kış yarışırdı. kışı sevmeyi başladığımda, soğuğu sevmeye başlamamdan ötürü kendimin başka bir yönünü de sevmeye başlamıştım. eninde sonunda, ateş'ten yoruluyordum. bugün en soğuk günlerimden biri. ama büyük bir soğukkanlılıkla karşılayabiliyorum. ayaklarım, heyecandan değil, tekrar rüzgardan üşüyor ve kuzey günlerindeki özlem'in benzerini yaşıyorum. önümüzdeki günler hiç kolay olmayacak. "yorgun görünüyorsun"ların artması sorun değil. kışın gelmesi hiç sorun değil belki de. kışı sevebilmeye başlıyorum. gri en boktan renk olsa bile hala. belki de, gri'nin "teşhirciliği", korkuyu tetikleyen bir travma oluşturuyordur.

No comments: