kararsızlıklar ve bıkkınlıklar anında, kalbi küt küt attıran, karın kaslarını çok sıkı çalıştıran hislerin önemi..
bırakmışlık anında, karşına çıkıveren birinin hissetirdikleri gibi. "bina" kelimesini her görüşte yaşanan abuk subuk his.
oğlan, bu düşünceleri bir kez daha kafasından geçirirken, günler sonra açan güneşle birlikte tekrar o güzel manzarayı izleyebildiğini farketti. buraya gelmeye heves ettiği günleri düşündü. mesafeleri kat ederek, büyük uğraşlar sonunda, hep de o beklediği "beni bir yere götürecek bir şeyler çıksın"ın karşısına çıktığı anı düşündüğü ilk günü anımsadı. tam, olmasa da, yakınına konuşlandıracak bir yer. bu müthiş manzarayı izleyeileceğini öğrendiği o metini de ilk defa okurken ne kadar heyecanlanmıştı. hemen bir şeyler yazmaya karar vermişti.
"doğu", "demokratik", "eyalette ilk", "en eski" gibi nostaljik kelimeler o metindeki heyecanı artıran diğer önemli unsurlardı. "250 kişilik salon", "setin içerisinde sınıflıklar", "yerinde öğrenme şansı" gibi düşünceler. hem de bu şehre ilk geldiği zaman, bütün bunların anlamını bile bilmeden aynı binayı ziyaret etmişti bile. o da soğuk bir yaz günüydü ve vakti olsa, o gün oynayan filmi seyretmek isteyecekti.
hafızasını kenara koydu. günler sonra açan güneşle birlikte uzaklara daldı. baktığı eseri, şimdi kız da bir yerlerde seyrediyor olmalıydı. bunu biliyor, bunu istiyordu. bunun için buradaydı. ama o hiç bir zaman, daha hayatta hiç bir seferinde bir şeyin "tam da yanında" olamamıştı. hakimiyet duygusunun yokluğu her zaman içini yese de, onu bir yerlere sürükleyen rüzgarların oluşumunda yardımcı oluyordu. tam da böyle olmasını isteyip istemediğine karar veremiyordu. söz verdikleri gibi aynı yere bakıyor olmalıydılar şu anda. o metini ilk okuduğundaki karışık düşünceler gene beynini sardı. hafızayı tekrar başlatmaya hazır değildi. tam o sırada, alexanderplatz'daki o müthiş kulenin tepesinden yansıyan o keskin ışığı farketti. günler sonra açan güneş, kilometreler ötesinden müthiş bir manzara sunuyordu.
No comments:
Post a Comment