Friday, July 07, 2006

İskandinavya

soyle bir yolculugun hayal edilebilecegi bir cografyadir iskandinavya:

birkac aydir yasadiginiz ve artik cok da carzip gelmeyen, ufak bir ogrenci sehri oldugu icin nispeten canli ama zaten bulundugu ulke olan danimarka'nin genelindeki gibi zayif cografyasi yuzunden bir Turk icin ozellikle sikici Aarhus'u ; komsu Iskandinav ulkeleri ziyaret icin terk edersiniz. elinize bir Scanrail bileti almisinizdir ki, Iskandinavya'dan almasaniz 2 ay, Iskandinavya (Danimarka)'dan aldiginz icin 15 gunluk gecerlik suresi vardir. Neyse dersiniz, zaten gezecek iki haftam var, bileti de sadece 5 gun boyunca trenlere binebilmek icin kullanabileceksinizdir (aslinda, cogu seyde oldugu gibi, tren biletikonusunda da guvene dayali bir politika izleyen Iskandinav demiryolu konduktorlerini, Scanrail'izin uzerine islemeniz gereken gunleri yazmayarak ya da daha sonra tukenmez kalemle gunu degistirerek, bu yolculuk gun sayisi da pek rahatlikla 5ten 9a cikar).

her zamanki rota Aarhus Kopenhag arasi baslar. Aarhus'ta birkac aydir, isyan ederek, merkezin disinda yasadiginiz yeri 5 dakika sonra trenle gectikten sonra, sehri yavas yavas terk edersiniz. kisin ilk gelindiginde, bogaza kadar ceketler, ve tamamini kar kaplamis alcak ovalar tekrar manzaraya girmistir bile. birkac uyuklama, Danimarka'nin anakarasindan once Fyn parcasina oradan da Zealand'a teknoloji harikasi uzun koprulerle gecis ve 3.5 saat sonra Kopenhag garina varis. Malmö, yani Isvec'e sadece yarim saat bir uzaklik kalmistir. Kopenhag Havalimani'ndan da gecen hatti bir anda turistler doldurugu gibi yarim saatlik Malmö yolculugu 1.5 saatte alinir, ama iste Scanrail yolculugunun ilk duragi Malmö'ye varilmistir.

Malmö ufak bir sehir, fazla bir sey vaat etmez, birkac saat yurunulur, meydanlardan birinde bedava dagitilan sekerlerden alinir (ne zaman seker ihtiyaci olacagi bilinmez), tam o sirada Ispanya'nin Dunya Kupasi seruvenindeki ilk macinda Ukrayna'ya karsi kullandigi penalti izlenir; halk kutuphanesi begenilir, kanocularin antrenman yaptigi golun uzerindeki kopruden ve parkin icinden gecilir; guzel bir ara sokakta, tahta masalarin uzerinde bir Hirvat birasi yudumlandiktan sonra, serinleyen hava ile birlikte; akilda biraz, biraz yesil renklerle tekrar gara yonlenilir. Stockholm'e gidecek gece treninden onceki birkac saati gecirmek icin, tavsiyelere uyulup, pek yakindaki Lund'a yollanilir. Ufak bir universite kenti olan Lund, genc nufusu ile canli olmasinin cok otesinde, tarihi dokusu, ufak evleri, eski ve dar sokaklari; her binasinin ayri bir bahcesi/kampusu olan universite binalari ve aksam saatlerinde yavasca batan gunesin kizilliginin, kiremit rengi kilisenin kirmizisina karistigi, ve az once dinen yagmurun ardindan cikan lacivert goyuzundeki belirgin gokkusaginin renk cumbusunun yaratabilecegi en saf karmasik duygulari birkac saatte tattiran sirin mi sirin bir kent. Tevekelli degil, master icin buradaki universiteye basvurmayi dusunenler var deyip, emektar Aarhus'a ilk gunden "peh be" gondermelerinizi yaparsiniz.




Amerikalilar'in gelip, aptal esprilerle bagira cagira gecenin huzurunu kacirdigi ve sizi, tabii ki haftalar oncesinden rezerve ettikleri yerlerinde oturdugunuz icin kaldirdiklari tek oturmali, 12 yatakli vagonlu gece treni, Isvec'lilerin bile anlayamadigi derecede bunaltici bir havada Stockholm'e getirdiginde sizi, burasinin hakikaten Iskandinavya'nin baskenti oldugunu kesfetmeniz fazla zamaninizi almaz. Adaciklar uzerine kurulu sehrin, en guzel yanlarindan biri, yesili aradiginiz yerde yesili; sehri aradiginiz yerde sehri, tarihi aradiginiz yerde gecmisi, eski evleri, Akdenizvari minik sokaklari, Istanbul/Roma vari ufak tepeleri bulabilmeniz. Stockholm'deki tek gecede Isvec'in maci vardir, ve beklenenden cok daha fazla Dunya Kupasi atesi ile sarilmis Iskandianvlar arasinda ozellikle kupadaki tek temsilci Isvec'te mac seyretmek ayri bir heyecanli gelir. Yol yorgunlugu ile geceyi uzun tutmadan, kanallarin birinin uzerindeki bir geminin icine konuslanmis "sallanan" hostelde besik gibi yataginizda guzel bir uykuya dogru yollanirsiniz. Belki, bu uykudan once biraz gece hayatini kesfetmek icin bakinmisinizdir, ama alkollu ickilerin normalde dahi ozel marketlerde satildigi Isvec'te, fiyatlarin yuksekligi ve kendine asiri derecede ozen gosteren Isvec halkinin gosterisi karsisinda, tanimadik sehirede fazla bir alternatif mekan bulma kaygisi gudecek kadar enerjniniz kalmamistir.

Bir ara Isvec'in son dakika golu galibiyetini korna calarak kutlayan kisilerin, yerli Isvecliler degil buraya goce etmis guneyli/dogulu kanina sahip insanlar oldugunu anlarken; az once icine girip ciktiginiz pahali mekanin onunde eski pusku bir arabayla kornaya basip eglenen bu insanlardan birinin sirtindaki Jaziri (Tunus) formasini gorup tanidiginizda, "Stockholm sendromunu" en derinden yasar, kimlik bunalimi denilen o menem seyin uzerine hostelin yolunu tutarsiniz.

Ikinci gun, keyifli yuruyusler, ve "eski sehir"de hos bir kafede tuttugunuz takim Arjantin'in 6 gollu futbolunu seyrederek gece trenini beklemeye baslarsiniz. Yolculuk kuzeye dogrudur.
Goller ve daglarla cevrili Jamtland bolgesinde, deniz seviyesinden 400 m. yukseklikteki Are sehrine varana kadar, onlarca gol ve nehir asmis, yesile ve maviye doymussunuzdur. Gunu once 680 metreden 1420 metreye, oradan da tekrar 400 metreye tirmanip inme olmak uzere 7 saatlik bir hiking ile gecirir, cigerlere bol bol nefes aldirirsiniz. Aksam, civardaki en yakin buyukce sehire konaklama icin ugradiginizda (Ostersund) hostellerin ve kampinglerin kapali olmasindan oturu ana cadde yururken gordugunuz Turk kebabciya atlarsiniz. Yemek yenir, kebabci dostunuz, gece dukkanin altindaki odada kalabileceginizi soyler. Beraber yolculuk ettiginiz arkadasinizla birlikte, ayaklariniz olmus bir bicimde, mutlu ama yorgun laflamaya baslarsiniz. Aylardir Turk yuzu gormemis kebabci sohbetten hosnutken, bir cumartesi gunu aksami, gelmesi gereken 2 tane calisani saat 12 ye dogru gelmedikce cani sikilmaya baslar. Bunun akabininde saat sabahin 2.30unda 7 saatlik hiking gununun son demlerinde, kendinizi uzerinizde Isvec formasi ile, bir yandan doner keser, bir yandan fritoze patates kizartmasi atar bulursunuz. Saat 4'te alinacak 2 saatlik uyku, bu yasanan ilginc gunun uzerine hafif bir mola olabilir ancak.

Sabahin ilk treni ile Trondheim'in yolunu tutarsiniz. 63 derece enlemindeki kuzeyli Norvec kenti, ulkenin en buyuk 3. sehri olmakla birlikte, Vikinglerin kurdugu ilk buyuk kent ozelligini tasir yaklasik 1000 yil oncesinden. Muhtesem bir fiyordun icine kurulmus, kucuklugumde Sampiyonlar Ligi On Eleme faciasi olarak saatlerce aglamama vesile olmus (Besiktas) Rosenborg takiminin sehri Trondheim; o travmatik deneyimden yillar sonra, mavi gokyuzu, beyaz bulutlar, gunesli ve guler yuzlu insaniyla karsilar. Ufak merkezi, tarihi merkez, modern merkez, universite alani olarak iyi dagilmis; sehrin etrafindaki ufak tepelerden de sehrin tum geri kalani, ve Norvec'in doga harikalarindan olan Trondheim fiyordunun geri kalani izlenir. Aarhus akla gelir tekrar, cografyasi olmayan Aarhus. Malesef, inasnlarin (universite ogrencilerine karsi olmasa da ve de genelde az egitimli kesim tarafindan olsa da) inanilmaz tutucu, yabanci dusmani ve (iktisadi baglamda) asiri milliyetci oldugu Danimarka'dan sonra, Iskandinavya'da "entegrasyon" konusunda ornek gosterilen, nispeten stilci, gosterisci ama tatli Isvecliler ve simdi de hepsinden daha duru gorunen, su gibi, siir gibi (ve daha sanatci) Norvec insanlari... ama gitgide artan hayat pahaliligi, ve artik Norvec'te "fazla"dan "ekstrem" boyutlara ulasmis fiyatlar. Olsundur, Iskandinavya'ya yolunuz cok dusmez.

Trondheim'dan gece treni Oslo'ya ulasirken, yolculugun en onemli anlarindan biri, anlatila anlatila bitmeyen Oslo-Bergen tren hatti yolculugudur. 2200 metre yukseklige tirmanan tren, daima karli daglarin arasindan gecerken nefesinizin kesildigini ve yaz sicaginda pisen vucudunuzun; dag golleri ve 70 metrelik dususlere gebe selalelerin arasindaki yolculukta, atmosfere guclukle ayak uyduruabilidigini hissederseniz. Fotograf makinesinin sarji bitmistir, ama tam da bu senaryo, akilda kalan goruntulerin her zaman en guzel oldugu bir panoramadir. Alman
turistlerin tum treni rezerve edip sizin ayakta kalmis olmaniz degildir sorun. Ancak belki, butun bu guzelligi yil boyu acik olan tren hattindan kisin bembeyaz metrelerce karin icinden gecmediginiz icin uzulmektir sorun olan. Yazin gunesinin isittigi, gunesin dagin arkasinda kaldigi an havanin kisa dondugu bu an da enfes bir andir bu guzelligi doyumsayabilmek icin. Tren tarihi Flam hattinin basladigi Myrdal istasyonunu gecikten sonra, sagda ve solda daglarin dik indigi, koprulerin fiyordlari birbirine bagladigi, lacivertin goz aldigi manzaralar esliginde Bergen'e dogru "alcalmaya baslar." Dunya'nin en cok yagmur alan sehrine gelmeden once sisleri yaran trenin camlarinda su damlalari coktan olusmaya baslamistir bile. Yuzlerce tunelin icinden gectikten sonra, dag eteklerinin, denizle bulustugu, tepelerindeki ormanlara kurulan evlerin, sehrin geri kalanini bir teras gibi izledigi; pazartesi gunu dinmek bilmeyen yagmurda bile canli; taze kokulu Bergen karsilar sizi bu ruya yolculugunun sonrasinda. Kuzeyin dinginliginin merkezine varmisinizdir bile. Kings of Convenience'in veya Röyksopp'un memleketi olmasi sasilacak tesadufler olarak gelmez. Bergen'e adim atan herkes bir sair, bestekar, veya en azindan bir asik olur ilk anda.

Bergen'de gecirilen yagmur dolu 3 gun, ufak sokaklarda kaybolma; exchange icin yapilmayan tercih olarak duyulan pismanlik, "ucuzcu" barda bile 32 Norvec kronu (yaklasik 7 ytl) fiyatinda bira; sirin mi sirin hostelde hos muhabbetler, Dunya Kupasi keyfi, funikuler ile 320 metreye tirmanis, butun bir fiyordun ve Bergen'in manzarasini beklerken 50 cm. ileriye bile goremeden deldiginiz, ve ona odediginiz paraya artik ancak tebessum ile gecebildiginiz sisli macera; bir tirmanma bir inme derken, bisiklet, araba ve tren yolunun birbirini kestigi, heyelan tehlikesi ile karsilayan dag yamaci ve hemen etegindeki gol; rahat insanlar, guzel insanlar, kuzeyli durulugu, kisin depresyonuyla bile gecirilebilecegi hayal edilen anlar, ve Aarhus pismanligi. Kilise kenarinda geceyi disarida uyuyarak gecirme, "ucuzcu" Italyan lokantasindan (sadece take away oldugu icin 8 kron daha ucuz olan) bir tabak taze makarna ve Arjantin-Hollanda macinin hemen ardindan kostura kostura yakalanan gece treni ile Bergen'e veda...

Son haftasonu, tekrar Isvec'te "fucking Amal" a 1 saat, Goteborg'a 3 saat uzaklikta Isvec'in en buyuk golunun kenarinda, Isvecli bir arkadasin ailesinin evinde Isvec'in geleneksel "yaz ortasi festivali"ni kutlayarak gecirilir. Essiz bir doganin icinde, sadece 3-5 evin bulundugu bir koyde, yaklasik 40 misafirin cadirlari ile konaklayarak; hep beraber Isvecce sarkilar soylenerek, yemekler yiyerek ve piyano basinda evin 86lik babaannesinin eserlini dinleyerek gecirilen bir haftasonu. Isvecli ve Hollandali arkadas ile golde kayik ve kurek, 13 derece suda sabah banyosu, gunler sonra temiz yatak, sicak dus ve guzel uykular. Bir yolculugu bitirmenin en guzel yollarindan biri. 5 hafta once yurttan ayrilmis, 3 hafta boyunca; onun bunun evinde kalarak sinavlarini veren, 2 haftadir seyahatte, ve 1 hafta boyunca Roskilde'de yorulacak olan bunyeye tam zamaninda verilen bir hediye.

Aslinda, butun yorgunluguna ragmen, dogasiyla, sehirleriyle, tirmanisiyla, doner kesmesiyle, butun gizemi ve guzelligiyle zaten insani kendinden geciren bir yolculuk hayali Iskandinavya yerli yersiz... yolculuk biter, akillarda bircok resim ve hatira.. dusunulecek cok sey ve hemen tekrar akla gelen ilk sey: "aarhus'un ...." ve biter..





No comments: