Sabah uyandığımda aklımda bir iki müze gezme fikri vardı. Dışarıda güneş vardı, "express"i aldım bir iki makale okudum. "Antrepo'ya mı gideyim, Pera'ya mı gideyim?" diye düşünürken Mehtap aradı. Morali bozukmuş, işten izin almış, Karaköy'e doğru geliyormuş. "Antrepo'ya gidelim" dedim. Bienal'de çalıştığımdan beri hala hiçbir sergi mekanını doğru dürüst gezmemiştim. Karaköy'e indim, yanıma bir adam yanaştı:
- Hocam, mektebin yerini biliyor musun?
- Hangi mektebi soruyorsun, birkaç mektep var bu civarda.
Hafifçe gülümsedi:
- Kerhane mektebini diyorum, dedi.
Tarif ettim, teşekkür etti, gitti.
Antrepo'yu gezdik, Mehtap'ın canı sıkkındı. Birkaç saat sürdü sergiyi gezmemiz, sonra Taksim'e çıkıp ofise uğradık. Mehtap'ı Taksim'e bırakırken Eniseler'in yanımdan geçtiğini gördüm. Enise'yi arayıp onların yanına çay içmeye gitti. Kazı Kazan oynadık, kazanamadıkça, Kazı Kazan'cı bizi kandırıp soyup soğana çevirdi. Yaklaşık 15 YTL kaptırdık ve hiçbir şey kazanamadık. Gizem geldi, Bengi geldi, "Difüzyon"cular olarak bir iki görüşmeye gittiler, peşlerine takıldım, sonra dağıldık. Galata'ya döndüm, müziğimi aldım, Teşvikiye'ye gidip ablamla ve babamla uzun bir aradan sonra beraber Beşiktaş maçı seyretmek için yola koyuldum. Bloc Party koydum kulağıma. Büyük Hendek Caddesi'nden Şişhane'ye otobüs durağına çıkarken cinsel kovalamaca ile meşgul olan iki köpek gördüm.
Otobüs beklerken mutlu ve coşkuluydum. Kele'nin sesinden Brighton'a yolculuk ediyordum. Kreuzberg'de icra ettiği anti-homoseksüelliğe karşı yaşadığı zorluklarla empati kuruyordum. Bir gün metrodan canhıraş bir şekilde kaçıp iyi niyetle Kreuzberg'e lahmacun almaya fırlarken arkamda yaşlar içinde bıraktığım bir çift güzel göz geldi aklıma. Otobüs geldi, eve gittim, Beşiktaş maçı kaybetti, canımız sıkıldı ama fazla umursamadık. Berk geldi, tekrar beraber Galata'ya döndük. Sabah bana soru soran adamı ve akşamki köpekleri düşündüm. Uçan kapluğmbaları düşündüm sonra da.
No comments:
Post a Comment