Thursday, April 12, 2007

gece serinliği

İçimde garip bir ürperti. “istanbul hatırası” dinlediğim şarkının adı ama gecenin serinliğine eklenen görüntüler İstanbul’dan değil sadece. Ya da İstanbul gibi karmakarışıklar sadece. David Gilmour konserine girmeden hemen önce Kültür Kongre Sarayı’nın hemen dışındaki soğukta bekleyişimi hatırlıyorum. Bir konser izlemek için 400 km. ötede ve başka bir ülkede gerçekleşen bu etkinliğe giderken ne kadar yalnızdım böyle ürperti zamanlarında anımsayabiliyorum. Gerçi koskoca bir festival boyunca akşamları hissettiğim ürpertilerde de yalnız değildim ama soğuk sanırım en güzel “tek başına”lıkla birlikte açıklanabilecek bir kelime. Ya da, yalnız olmadığım anlarda bile kendi hikayemin görüntüleri beni yalnızca enterese eden. İstanbul gibi biraz belki de, başka onlarcasının içerisinde ama eninde sonunda, gürültülerden uzaklaştığında serin bir ürpertinin ortasında.


Boğaz boyunca uzanan şeritte, Rumeli Hisarı’ndan Emirgan’a doğru sürükleniyor hatıralarım. Ortaokulda akşam servisine kaldığımda eve giderken çöken karanlığa, 2. köprünün altına arabayı çekip müthiş demir yığınının görkemli karanlığına bakarkenki şaşkınlığıma... Karadeniz şeridinin yol haline getirilmesi, karayolları haritasının kırmızı çizgilerini aşmak isteyerek keşfetmek için yola çıkan benliğimi heyecanlandırırken, güzelim doğanın ve Karadenizlilerin başına gelenlerin etkilerini ancak bu üşüme anlarında farkedebiliyorum demek ki. Ya da daha önceden okuyup da anlamadığım bir sürü gerçekliği de. Gene köylerin içinden geçiyor zihnim, yolların içinden geçerek sonsuzluğa uzandığı, kükürt kokusunun ormanlara karıştığı, az ışıklı köyler. Köprülerinin üzerindeki heykellerin bile altın kaplama olduğu zengin, minik bir kasaba olan Brügge’de geçirdiğim ikinci gecede tek başıma yürüyüşe çıktığım soğuk yağmurdan, dağların arasında unutulmuş ve sobası güç bela yanan, en yakınındaki yerleşim merkezine günlerce uzak Karadeniz köylerine doğru savruluyorum. Bütün günün yürüyüşünün ardından nerede kamp yapacağımıza karar veremediğimizde sığındığımız Toroslar’ın eteklerindeki köylerden birinde yediğimiz akşam yemeğinde ki bir sıcak tasa dokunuyor dilim. Ürpertim azalıyor, Assos’ta yağmur yağıyor, etraf toprak kokuyor, İstanbul hüzün kokuyor. ODTÜ’de şimdi herkes yurtlarına dönmüştür, gece ile birlikte soğuk çökmüştür, Mimarlık Fakültesi’ndeki işleriyle uğraşmaya devam ediyorlardır, Hasan odasında bilgisayarla oynuyor olabilir, Ankara’da yürüyüş hazırlıkları vardır. Aarhus’ta ise, eğer hala Malmö’ye kaçmadıysa, Rıza Abi dükkanı kapamıştır, bugün çarşamba olduğu için muhtemelen döneri bitmemiştir, kalanını buzluğa kaldırıp, sabah geri dönmek üzere evine yollanmıştır. Kesin, orası da serin bir akşam yaşıyordur.

No comments: