Monday, April 10, 2006

çalışmalar - 10 nisan


akrostiş çalışması:
A rtık, hani diyorum ki,
A zıcık düzelse havalar, gün yüzü görsek ya biraz
R esimlerini çizsek bahar kokan çiçeklerin
H azırlansak nisan mayıs aylarına; gevşeyen gönül yaylarına,
U nutmadan eklemeyi,
S ütü açıkta unuttum gene, bozulmadan dolaba koyayım, geliyorum hemen.


çok kısa öykü çalışması:

Ben de Birçok İşi Birarada Yapanlardan*

Rıza'dayım gene.. dürümü gene sıkı sıkı sarmaladım avucuma, ama hala öğrenemedim dik tutmamayı, arkasından akıtmamayı mayonezi, ketçapı ve ne menem olduğunu hala anlayamadığm remoulade'yi. bir yalnız, sinema seansı hazırlığı daha, ama epeyce hazırım gene.

hani o his vardır; bir şey yapmaya karar verirsin; farklı bir karar değildir. sinemaya gitmek gibi, ya da biraz yürüyüşe çıkmak gibi. ama tam da ihtiyacını olduğunu düşündüğün bir zamandır. yolda dinlemek için seçtiğin müzik, nasıl olursa da tam da o ana uyar. sokaklarda belli belirsiz insanlar vardır, ama kendini nostaljinde daha da yalnız hisset diye, genelde camlarından içeri baktığın kafelerde oturuyodur ya insanlar. gene de hava güzel, hafif serin, ciğerlerine yaşam dolduruyorsun. işte gene öyle bir akşamüstüsü. şehre inmiştim bisikletle, bu sefer az terleyerek hem de. acelem olmadığı zaman bisiklet kullanmak daha da güzel. sinemaya yarım saat var ve bileti aldıktan sonra bir şeyler atıştırmak en iyi fikir. "heart of the sun" diye yankılanıyor yaz başında istanbul'dan sonra danimarkaya'da temkil-i "dark side of the moon" da bulunacak olan roger waters abimizin sesi. neden bazen, işte, bütün sürein sebebi olan asıl olayı gerçekleştirmeden önceki bütün bu birikimler, en güzel anı oluşturuyor. rıza'da dönerimi yerken zaman durmasını tercih edebilirim. halbuki, 70 kron'umu zaten ödemiş ve şu anda film başlama saatini sabırsızlıkla bekliyor olmam gerekir. ama en güzel bu an. biraz önce, biraz ıssız sokaklarda yürürken, sanki bu mahallede çok görmüşler gibi beni selamlayarak baktı yanımdan geçen çift (ya da belki de saçım gene rüzgarda abuk bir hal almıştı); yıldızlar da vardı gökyüzünde, pazar gecesi sükuneti ve acele etmek zorunda olmama hissi. sanki yapılması gerekenler yapıldı, artık filmi görmesem de olur mu?

bir hafta önce kopenhag'da sinemaya gitmeden önce zehirlemişti yediğim döner. şimdi ise, hemen iki adım ötede, para kazandığım yere bile gitmeidm bedava pizza yiyebilecekken, rıza'dayım gene. hem de dönerde sadece 2 kron indirim yapmasına rağmen. işte, öyle ya, verdiğin kararlar bir şekilde o anı mükemmel yapmıyor mu? arkada çalan hafif müzik, bu kadar mı güzel uyabilirdi ortama. sokaktan geçenleri seyrediyorum, bisikletlerin yanan sönen ışıklarını, rıza'nın her daim müşterileri geliyor, giriyor, bazısı el sallayarak geçiyor. bana pek bulaşmadı da bu sefer, kendi dinginliğimle başbaşa bırakmak ister gibi. o da mı biliyor oluyor böyle anlarda, atmosferin mükemmeliyetinin nasi baki kalabileceğini. irkiliyorum gene, elime damlayan salata sosu ile. mayonez demiştim di mi daha önce? rıza'dayım gene, ve beğeneceğimi bildiğim filme de henüz 15 dakika varmış...

*birçok iş (genelde niteliksiz emek)le meşgul olabilen kişi: Factotum.



No comments: