Bir şehri öğrenmenin en iyi yolu o şehirde kaybolmaktır derler, ki, genelde gezmeyi seven biri olarak katılırım. Fakat, artık yeni bir yol, bunu da biliyorum. Çalıştığınız pizzacının yanlış sipariş hazırlaması sonucu, aynı adrese, 15 dakika sonra bir kez daha pizza götürmek (arabayla) o sokağın beynine kazınması anlamına gelmektedir. Karşınızda yarı kızgın yarı iyiniyetli bir surat gördükten sonra asla almayacağınızı bildiğiniz bahşiş üzerine fazla düşünmeden bir an önce arabaya atlayıp gerisin geriye dükkana dönersiniz. Yeni siparişler bekliyordur. "Sosyal devlet demişlerdi, adamlar iki laf muhabbet etmiyorlar, nasıl bir sosyallik" şokunu atlattık da, artık, pizza bile isterken "ahanda 102.68 kronmuş, buyun öre'si öre'sine" gibi hesap yapan ırka aşina değilim. Nese, -8 derecede gecenin bir yarısı bisiklet kullanırken burnundan akan sümüğün donduğu Aarhus memleketi de böyle bir yer işte. Alışıyoruz haliyle...
Buralardan Dev-Yol geçmiş mi bilmiyoruz; ama birileri "Bir Yerel Yönetim Deneyimi olarak Christiania" isimli bir kitap illa ki yazmıştır sanırım. Öncelikle biraz bilgi: Christiania, Kopenhag'ın içinde, kendine has kurallarını oluşturmuş bir komüniteden ibaret bir yerleşim bölgesi. Kendilerini "özgür şehir" olarak tanımlıyorlar. 1971'de, daha önce askeri üs olarak kullanılan bu mahalle, ordu tarafından bırakılıp, devlet tarafından, değerli olan bölge, hiç kimseye satılamayınca, Avrupa'nın birçok yerinde olduğu gibi, işgal evleri olarak birçok ev ve arazi insanlar tarafından sahiplenilmiş. Barakalar ufak evlere dönüşürken, yanlarına yenileri eklenmiş. Daha sonraki direniş yıllarında "şehrin" etrafı duvarlarla örülmüş ve yıllarca hükümete varlıklarını kabul ettirmişler. Yasadışı maddelerin alışveriş noktası olarak ünlenen bölge, son yıllarda, bu konuda birçok kısıtlamaya gitmiş. 80lerle birlikte, kendileri de "no hard drugs" politikası ile esrar ve haşhaş dışındaki tüm maddelerin girişini yasaklamışlarsa da, bu maddelerin varlığı halen yüksek seviyede imiş. Burayı kendi içinde "sosyal bir deney" olarak gören, ve turistik amaca da hizmet edebeilecğini düşünen (üstüne üstlük muhtemelen, "o kadar demokratiğiz ki, kovmadık bakın bunları" diyen) hükümet son iki yıla kadar burası için ciddi anlamda bir "normalizasyon" sürecine girişmemiş. Son iki yıldır burayı şehrin geri kalanına entegre etmeye çalışırlarken, esas sorunlar da başlamış.
Christiania, eşsiz doğası (çok güzel bir gölün etrafında, ve sonu da Kopenhag'ın büyükçe kanallarından birine açılıyor, ile, tipik bir komünal yaşamın hüküm sürdüğü bir yer. Kararlar, konsensusa varmak suretiyle katılan herkes tarafında alınıyor (şehrin 250si çocuktan oluşan toplam nüfusu 1000). Genelde elişleri uğraşan halkın atölyeleri var, ve atölyelerde imal edilen şeyler genelde turistlere satılıyor. Üniversite hariç her seviyede okul olan şehirde, iş bölümü ve mağaş dağılımı da komünist bir rejim olmasa da ileri seviyede sosyal bir düzene işaret ediyor. Tabii, gelir düzeyi, geri kalan yerlerin altında, ama insanların da üremekten başka ciddiye aldıkları bir iş de yok zaten. Genelde yerleşenlerin çoğu 70den beri orda, ve artık yeni gelenleri almaları da çok zor. Herkesin güleryüzlü, yardımsever, biraz yorgun, biraz gezgin gözüktüğü bir yer. Başlarında bir "Terzi" de yok, organlara da dağıtmamışlar yönetsel yapılarını ama iyi bir uyum içerisinde oldukları gözlemleniyor. Tabii ki, geçim kaynaklarından biri de, içeriye girip, esrarını satan satıcılardan aldıkları komisyonlar. Gerçi, bu konuda pek bir açıklama yapılmuıyor ama, Christiania'lı olmayan bu insanların sadece iş için buraya girip çıkmalarından da memnun değiller. Herhangi bir sosyal bağları yok, ve, kültürlerine dışarıdan böylesine basit ama içten bir müdahele gelmesinden hoşnut değiller. Bunun haricinde, kapıları genelde sürekli açık, ve gerçekten de insanlara "açık", tekrar kopenhag'a girerken sizi "welcome to the eu" ile de uğurluyorlar. pek bir euroskeptic'ler canım.
evet, zenginliğin göbeğinde, sosyalist köy, pehh, dediğinizi duyar gibiyim. "Hani nerede, benim, faşist devlete karşı tek bir yürek vatandaşım.." Pekala, 70'lerdeki dayanışma hallerini bilmediğimiz gibi, bir turist gözüyle özendirdikleri yaşamlarında ne gibi şeyler yaşadıklarını de kestirmemiz zor. Christiania, bir Fatsa da olmasın zaten, sonra birileri gelip de "biz gelmeseydik Christiania'dakiler geliyorlardı (ulan adamlar 1000 kişi be, hani paramiliter bir örgütleri olmasını bırak, kışın ısınmak için kırdıkları odun var sadece)" diyecek de bir eleman olmadığı için etrafta, umalım ki dursun oracıkta öyle şimdilik.
kebablı pizza'nın ağırlığının çöktüğü yazının sonlarına doğru, herkesi, cereyan yapan açık pencere ve kapılardan korunmaları konusunda uyarırken, Danimarka'daki Denizkızı'na tecavüz olayıyla ilgili herhangi bir bağlantıımız olmadığını belirtmek isterim. yarın sizin de mahallenize, ön camı kırık, aynası dökük bir arabala pizza dağıtmaya çalışan bir çocuk gelirse onu hor görmeyin, eline 5 kron neyim tutuşturuverin...
1 comment:
böyle bi yerin varlığını samanyolu tv de ayna programından öğrendim ahaha.sunucu kendisine yardım eden rehberin yüzüne gülerken, türkçe olarak, bunu sonuda diğer esrarkeşçiler gibi olacak diye zırvalasa da bi işe yaradılar ilk defa.
Post a Comment