Saat 03.07. Cift katli N50 gozumde isiklari patlaya patlaya geciyor. Son anda farkediyorum, elimi salliyorum, gozlerimin icine bakan, seyrek sacli beyaz adam yoluna hiz kesmeden devam ediyor. Kufur ediyorum. Doganin ihtiyacina uyup uymama konusunda ahlaki degerlerimi ve sokagin geri kalanini yokluyorum. Sehrin ticari merkezinin tam ortasindayim. Bankalar, sigorta sirketleri, gokdelenler, mimarlarin yegane atis poligonlarindan bir bolge ve binlerce guvenlik kamerasi. Tutuyorum kendimi, balgam hazirliyorum bogazimda, tukurmeden yurumeye basliyorum yarim saat sonra gelecek olan otobusun km.'ler otede kalktigi yere dogru yavas yavas.
Saat 03.44. Iki gun olmus herif yanimdan basip geceli. Yatmadan once su icmeyi becerebildigim icin o gece, sacmasapan bir bas agrisi ile uyanmiyorum ertesi sabah. Toparlanip gitme zamani. Guzel bir gecenin ardindan, sabahina, damarina kadar depresyona sokabilecek kadar kotu bir havasi olan bir sehir burasi. Hersey gri, ve havalar hala soguk. Binmek istedigim trenlerin bir kismi calismiyor. Once tramvay, sonra tren istasyonunda bilet makinesinin onunde omur tuketen musteriler yuzunden kacan tren. Bir kere Brugge'de tren kacirmistim, daha sonra Ispanyolca ogrenme kararimi kesinlestiren biriyle tanismistim. Bir kere Ankara'dan Istanbul'a donerken omzumdaki sicak bir basi birakip etrafi kol acan etmek icin disari cikmistim. Saat sabahin 05.30'unda tren Adapazari-Sapanca Golu arasinda bir yerde takili kalmisti, tek bir inegin otlamadigi, tek bir sinegin ucmadigi sogukta. Alabildigine karanligin ardinda daglar, bacalarinda belli belirsiz komur dumani evler. Bir kere trenin birini kacirmaya calismistim gittigim en kuzey sehirlerden birinde, bir gece daha kalmak icin, becerememistim. "Hayat hep trenlerle kovalamaca oyunu olarak gecsin" istedim ilk genclik yillarimda.
Bu sefer kacan tren pahaliya mal oldu. Metro baglantimda binlerce taraftarin hucumuna ugrayan istasyonun kapanmasini izlemek durumunda kaldim. Bulusmaya gec kalacaktim ve yanimdaki yuklerden sikilmistim. Durak tekrar acildiginda, yuruyen merdivenleri calistirmamaya karar verdiklerinde, yaslilar, bebek arabasi olanlar ve engelliler panik ve ofke halindeydi. Avucumun ici ve parmaklarimin dipleri kanaya kanaya tasidim hayatimin kucuk bir dosya kagidini yerin metrelerce dibine.
Saat 03.44. Az uyumaya alistigim donemlerde migrenlerim azmiyor. Cok uyumaya alisip da az uyudugum gunlerde dayanilmaz bas agrilarim olabiliyor. Cadde issiz. Sabah is basi yapacak avukatlari ve bankacilari bekliyor. Kutuphanenin bu bolumunde, klavyenin tuslariyla kavga eden bir cocuk var. Kahve bardagimin kenarindaki izler, ufak tefek yagmur damlalarinin, yagmur sonrasi camdan biraktigi golgeli izlere benziyor. Gorunurde ne bir yol var 3 vakte kadar, ne bir kismet. Menemen-Izmir'den, Cansu Gida'dan gelen "Yamanlar" su sisesi ve bir adet "Specialty Coffee" plastik kahve bardagi. Gustavo Santaolalla ezgileri var kulagimda, Latin Amerika'nin ucsuz bucaksiz vadileri, daglarinin arasindaki golleri ve et pazarlarindan olusan sehirleri. Kan kirmizisi ile gri renkler arasinda gidip geliyor hayat bu evrede.
Saat 04.15. Eve variyorum gecen gece, beni almayan otobusten sonraki otobusle. Oturma odasinda, televizyonun karsisinda, camin kenarindaki yukseltide gecirdigim son gece. Cumba degil ama salonun disina dogru cikan bu mimari bolme. Uzaklarda bir yerlerde "Cansu" Market kapatiyor dukkani, cumayi cumartesiye baglayan gecede. Los florasanlari kapatiyor dukkan sahibi, ana caddeden asagi dogru yururken ahmak islatan basliyor, semsiyesi hic bir zaman olmamis, basi hep dik ve acik gezenlerden. Sigarasi kullenmeyince bir saniyeligine duruyor. Kafasini kaldirdiginda goz goze geliyoruz, ben nehrin obur yakasinda tren beklerken.
Saat 04.03 simdi. Uykularin en guzel anlari, 7 sn. lik ruyalarin baslayip bittigi evrelerden biri. Reeperbahn'daki fahiselerden erken mesai yapanlar evlerine donuyorlar. HafenCity masterplan'i ile ilgili yazmam gereken kritik, onumde birikmis odevlerden biri olarak el salliyor. "Cansu Market"in sahibi haftabasi siftahini ruyasinda gordukten hemen sonra uyaniyor, abdestini aliyor, sabah namazina duruyor, evden cikarken yillardir gormedigi birine rastliyor ama alacakaranlikta onu gormuyor. Kadinin evinde kacak olarak kalan Bolivyali gocmen memleketine mektup gondermeye calisirken cebindeki pulun islandigini farkediyor. Cop kamyonu sabah toplamasina cikarken, postane calisanlari gune yavas yavas uyaniyor. Beni otobusune almayan adam saatini bulamiyor, karisina bagiriyor, iceride aglayan bebek bir anligina susuyor. Saat 01.25'te Italya'nin Grosetto kasabasinda, Genoa'ya gidecek gece trenini bekleyen genc, uzerinde 3 gram uyusturucu ile sivil polise yakalaniyor. Ikramiyesini alip, sisman karisiyla hayatinda ilk defa Londra'ya tatile gelen polis, Valilik secim propogandalarinin ortasinda sovmen aday Boris Jonhson'in konusmasina denk geliyor. Boris, ciseleyen yagmurun altinda semsiyesini aciyor. Boris'in semsiyesine siginiyor polis. Reeperbahn'da yanan kerhanelerden biri kapatiliyor, isini kaybeden kadin, tanistigi Turk gencin israrlari sonucu Londra'ya geliyor. Sabahlari babasinin islettigi dukkani temizlerken, aksamlari cocukla beraber oluyor. Yagmurlu bir gunde kaderine kufrederken vali adalarindan birinin aracini eskort eden motosikletlerden biri kendisine carpinca, hastaneye kaldiriliyor. Camdan disari baktiginda Londra siluetinde son yillarda yukselen gokdelenlere takiliyor gozu. Ofislerden birinde kahve servisi yapan adama donuyorum ve soruyorum saat 04.50'de. "Abi zorlanmiyor musun gunduz orada calis, gece burada doner sat?" "Hayatimizi kazanmaya calisiyoruz yegenim biz de. Sen napiyorsun ki bu saatte? Sen de mi X'te okuyorsun?"
Hayatimi kaziyorum ben de derinlere bu sehirde. Sevimli mi, sevimsiz mi bilemiyorum gene de..
21 Nisan 2008, 03.40