Thursday, March 16, 2006

yaklaşan bahar günleri ve kızıllaşmaya başlayan batı avrupa manzaraları


bahar günleri (21 mart'ı resmen baharın başlangıç günü almanın da ötesinde), tarihsel olarak yaklaşıyor gibi görünseler de, kuzey avrupa'da hava durumu, durumun böyle olmadığını gösteriyor gibi. ve fakat, nisan mayıs ayları gevşer gönül yayları hareketlenmesinden hemen önce, başka türlü hareketlenmeler de göze çarpmıyor değil.

almanya'da sanırım yaklaşık son 5 haftadır, kamu sektörleri sırasıylan greve gitmeye başlamışlar. hamburg'dan aldığımız bilgilere göre:

hükümet, 38.5 saatlik haftalık çalışma süresini 40 saata çıkarmayı düşünüyor. bununla ilgili, çalışanların, "1.5 saat daha çalışırız, hatta aynı ücrete de çalışırız sorun değil, fakat, işsizlik yüzde 10un üzerinde seyrediyor, ve de böyle ekstra bir iş gücüne ihtiyaç duyuluyorken, bunun bizden istenmesi, işsizlere iş sağlanmaması; hükümetin buna yeni kaynak ayırmayı gözönünde bulundurmaması" serzenişi, grevlerinin ana nedeni. 28 yıldır "öyle" kar görmemiş Hamburg'da karayollarında çalışanların grevi ile, yollar kapanmaya başladıktan sonra, Almanya'nın diğer yerlerinde de aksıyan kamu hizmetlerinden şikayet etmeye başlarsa (sevgili CDU-CSU ve liberalci FDP'lere kayan, pek kendi dertlerinde güçlerinde seçmenler) pekâla "senin yerine çalışacak birini mi bulamayacağız sevgili arkadaşım; nasolsa işsizlik yüzde 10un üzerinde ya dediğin gibi" diyen Merkel ve muadilleri belki de başka bir yöntem aramak zorunda kalabilirler.

Fransa'da, 26 yaş altında çalışan (ağırlıklı olarak öğrenci olan) nüfusun, işten çıkarılmalarını kolaylaştıran yasa tasarısına karşı, öğrenciler, 68'den beri ilk defa, öncelikle Sorbonne olmak üzere, üniversite kuşattılar. Direnişlere karşılık, de Villepin hükümeti diyaloğa hazırlanmaya başladı bile. Yıllarca sömürdükleri Afrika halklarının, ve buradan gelen göçmen ve onların çocukları/torunlarının geçtiğimiz sonbaharda yaktıkları yüzlerce arabadan sonra, hükümet "uzlaşma" konusunda toplumun önemli bir kesimiyle yeni bir diyaloğa girecek gibi.

3 yıl önce başlayan Irak Savaşı'nda, Amerika Mart 2003'ten beri en ağır saldırıyı bu günlerde Samarra'ya karşı gerçekleştiriyor. Avrupa'da (tüm dünyada olduğu gibi) çeşitli merkezlerde, 18 Mart Cumartesi günü yerel saatlerin genelde 12'yi göstereceği saatlerde Irak Savaşı'nı protesto toplantıları olacak. Bush da, savaşın başlangıç haftasını, bu tarz yeni ağır saldırılarla kutlamayı tercih etti demek ki.

gelelim ufak şehrimiz Aarhus'un bütün bunlardan aldığı nasiplere. Çarşamba sabahı bindiğim tren ile Hamburg'dan Aarhus'a dönerken (Danimarka sınırını geçer geçmez, inen Almanlar, binen Danlar'la birlikte, anında çehresi değişen vagonumuz, ve "hoş (geri)geldin dünyanın en "çirkin" dilinin konuşulduğu ve birazdan gırtlaklarımızdan çıkaracağımız (ses değil) çekiçlerle kafana vura vura seni bayıltıp donmuş bir gölün dibine monte edeceğimiz ülkemize" (hayır kabus gördüm galiba sadece, ayrıca, demiştim ya, gerçekten de iyi niyetli insanlar (gibiler) dinleri imanları para da olsa; napsınlar dünyanın en dandik kültürlerine sahiplerse; her neyse....) aldığım bir mesaj ile öğrendiğim kadarıyla, Aarhus Sporveje (belediye otobüsleri) çalışanlarının da bir kısmı greve gitmişti ve bazı hatlardaki bazı otobüsler işlemiyordu. Okula giderken bu konuyla ilgili bir sıkıntı yaşamadım, fakat, "Town Hall"dan evime götürecek otobüsüme giderken, gördüğüm kalabalık, bunun üezrine, Aarhus'ta da hayat olduğunu kanıtlayan cinste bir görüntü sunuyordu:

Eğitim Bakanlığı'nın, çıkarmaya çalıştığı bir dizi yasaya göre, öğrenciler, lise ve üniversite eğitimleirni daha çabuk tamamlamak zorunda kalacaklardı. Detayını tam olarak anlayamadığım yasalar, öğrencilere verilen devlet burslarının kısılmasına, öğrencilerin daha önce grup olarak alabildikleri sınavların sadece bireysel ve kısıtlı sayı/zaman aralıklarında alınabileceğine işaret ediyordu. Sosyalist Enternasyonel'in (ki Danimarka'da "Unity List" isimli yeni kurulan ve son seçimlerde 159da 6 sandalye kazanan bir parti onların üyesi; bizde de CHP'ydi sanırım, değil mi?! ÖDP olsa hani belki daha manalı olabilirmiş bile) kollarından, gazeteleri dağıtan iki arkadaşın öngördüğü üzere "80lerden beri kanımızı emen neo-liberal politikalar" klişesi (klişe, yanlış olduğu anlamına gelmiyor ya; ayrıca, burada ironi de yapmaya çalışmadım tam olarak) nin uzantısı olarak bu politikanın yürütüldüğünden dem vurdular. Danimarka'da Sosyal Demokratlar 1924'ten beri yapılan seçimlerde ilk defa 2001 (ve ikinci defa 2005'te) en çok oyu alan parti olamadılar. Bu pozisyonu Liberaller'e kaptırdılar. Daha önce kendilerinin hükümet olmadığı da olmuştu (SD) ama Liberaller'in artan oyları (ve aşırı sağcı Halk Partisi'nin de artan oy ve desteği ile) iyiden iyiye, Refah Düzeni politikalarından liberal politikalara kayıyorlar sanırım. Hayır, belki bir nebze, kan gelir renk gelir adamların ülkesine.
Zira, konuya dönersek efendim, bunu protesto eden bir grup genç Town Hall (valilik değil, kaymakamlık değil, bilemedim türkçe'sini, ne diyem Mahmut mu diyem?) önünde toplanmışlardı. Genelde rengarenk giyinmiş 17-18 yaş ortalaması bir genç grubu. Çok naifler, sanki içmeye gelmişler. Sosyal bir ortam, gerçekten naif bis sosyallik ama. Eleştirilir mi bilmiyorum, sadece, birkaç darbe görmüş bir toplumun çocukları olmadıkları belli. Ya da, pek fazla kovalanıp dayak yemedikleri gerçek toplandıklarında. Pekala, bunlar da genç olanlar aslında, örgütlü bir topluluktan, işi Eğitim Bakanı'na küfür etmeye ve biraz şarkı söyleyerek eğlenmeye dökmüş bir gençlik. Sosyalist Enternasyonal'deki çocuğun da dediği gibi, örgütlü (fucking bürokratik, onun dediği gibi) üniversite gençliği pek rabet etmemişti. (Danimarka'nın Komünist Partisi olmadığını biliyor muydunuz?) Her neyse, sonuçta 18 Mart günü, meydanları "anti-emperyalist" söyleymlerle donatarak, en soldan başlayıp, "sollaşma seviyesi azaldıkça ciddiye almaya seviyesi de azalan" bir hiyerarşi görecek miyiz merak ediyorum.
Bunları demişken, bizim de, "eylemcilik oynadığımı" 9 Mart 2005 Sabancı Üniversitesi Yemek Eylemi yıldönümü de geçtiğimiz haftaydı. Sanırım, yıldönümünde herkes afiyetle, cebimizi emmeye devam ettiğine dair iddialarımız bulunduğu Kurdoğlu firmasının muhteşem yemeklerinden afiyetle yedi. Menü neydi epey merak ettim, hayır internetten de bakabilirm, ama menü insanın kendine yakışanı yemesidir, herkes yediğini yazarsa sevinirim.

Kebablı pizzalı günler dilerim,
Jyllands Posten'ın en büyük rakibi, Aarhus Postmodern Haber Ajansı (msı gibi) muabiriniz.

No comments: