malum yogun bir calisma programi icerisindeyim bir kac gundur. yarindan itibaren de stresli bir 4 gun gecirecegim. bir akademik, bir lojistik organizasyonla ugrasirken, biraz yorgun dustum, az once yedigim yemegin uzerine bayginlik cokmesin diye kahve icmeye karar verdim. evde de kimse yok, hemen mutfaga yonlendim. bir iki findikli kahve falan tadinda farkli bir sey aradim ama nafile. bir anda karsima ufak, turuncumsu bir pakette dr. oetker'den cikolatte diye bir sey cikti. 4 dakikada hazir cikolatali icecek...
dolapta sut var. gene annemin aldigi light sutlerden. insan ailesinin evine 'misafir' olunca umdugu degil buldugu sutu kullanmali. bir de minnacik, sirin mi sirin bir cezve buldum. sonra cezve cok kucuk geldi emin olamadim. cezve cahilligimden de olabilir, belki tum cezveler standard boydur ama bu bana epey kucuk geldi. bakindim daha buyuk bir sey var mi diye yok. tam bu bakinma aninda mutfaktaki o derin yalnizligimi yuzume tokat gibi carpan hadise gerceklesti. mutfak dolaplarindan birinin icine bakmak icin egilirken o korkunc sesi duydum. o karsi konulmaz, atsan atilmaz, satsan satilmaz, benligimin taa derinlerine yer etmis, sikintili dakikalarin, ozenle kuru temizlemecide temizlenmis hali kokularinin ve ucu kacmis coraplarimdan utanip sikilmalarimin o dayailmaz sesi!
basimi kaldirdim ve o minik saati gordum. tik, tok, tik, tok... dede ziyaretlerinde, dede otoritesinin altinda akip gitmeyen zamani kafam demir cubuklarla vurur gibi, minik minik gozlerle ve nefret ve merakla baktigim duvar saatindekinden daha kalin, eksi evlerde sabah ezanina uyanmaya calisan babaannelerin basucu saatindeki alarm zilinden daha derin, bu minik kutudan nasil ciktigi anlasilamayan o hipnotik tik tok... dede evinin kutuphanesindeki devasa meydan larousse'lar zamana ve artik eve gidip uyumak isteyen toruna meydan okurken o duvardaki ihtisami ile, deprem bile olsa en son yikilacakmis gibi duran duvar saati hep boyle benligime yer etmistir iste.
neyse daha buyuk bir cezvede bulamadim ama 2 bardak sut ile paketteki toz bu cezveye yetince basladim kaynatmaya cikolatteyi. yanlis mi yaptim bilmiyorum ama tahta kasikla da iyiden iyiye karistiriyorum toz parcaciklarini, obek obek hallerinin, sutun icinde parcalanmalarini izleyerek. ve tam o anda tahta kasigin ucu bakir cezvenin dibine degiyor. iste o keyif ani! tahta kasik ile cezvenin bulusmasindan gelen o 'hovka', 'hovka' efekti. ben 4 dakikalik pisirme aninda hovka hovka'larimla saatin tik tok'unu ekarte ederken muthis bir doygunluk ile sutun kararip tam cikolata kivamina gelmesini izliyorum.
neyse, sonunda kahve yerine bu garip seyi ictim, iyi de oldu, enerji verdi. "zihin acikligi" da. mutfagin isigini kapadim saati de biraktim tik tok'uyla bas basa. hakkini da yememek lazim, o olmasaydi 4 dakikanin gectigini falan anlamaz, muhtemelen cikolatte'nin dibini tutturur ya da cezveyi hirpalardim.
2 comments:
cezveler boyut boyut, istemeye gelen sayısıyla orantılı olarak set halinde satıldığı olur. ama iki bardak sütlük cezve nasıl o kadar küçük olabilir. or am is missing something? bu cümleyi çok seviyorum bilmem niye.
o küçük cezvenin içine tahta kaşık sığmışsa zaten de küçük de değildir. kaşığın da küçüğü mü vardı yoksa?
artık işsiz ve güçsüz ve mutlu insanım. ben artık ömerin yazdıklarını okumak istiyorum ulan tutmayın beni burda dedim.
kasik normal bir tava-tencere-yemek yapma tahta kasigiydi pinar, cezve kucuktu ama benim kalbim genisti, bogazim derindi, seker ihtiyacim buyuktu, ve anlamissindir ki cezveler hakkindaki bilgilerim pek kisitliydi. iste bir yazi da boyle geldi gecti...
Post a Comment