Tuesday, June 17, 2014

Kucuk parklar ve kocaman yurekler

Bugun ogleden sonra bu ufak parkta, bankta oturuyordum. Tesvikiye'nin ortasinda, yani basindaki yuksek yogunluklu mahalle sakinlerinin nefes alabildigi parkta. Cocuklar top oynarken, yanimdaki teyze pasajdaki caycidan bana kahve ismarlamayi teklif etmis ISID'in nasil bir orgut oldugunu soruyordu. Kurtler'i anmadiysa da Turkmenler kadar Aleviler'in de aci cektiginden bahsederek... Otoyollarin kenarindaki yesilliklere mahrum birakilmayacak kadar eski, yogun ve zengin bir muhitten bahsediyoruz elbette.

Dun aksam eve donerken ise aklimda su soru vardi: Istanbul'daki yesil alanlarin duzgun bir envanteri cikarilamaz mi? Bundan kastim yalnizca planlarda 'yesil alan' olarak gorunen yerler degil elbette - yol kenari peyzajlari, betona donusmus parklar ya da asosyal kamu alanlarini kapsayan degil, gozlemler, anketler, etrafindaki orulu bolge ve ulasim aglari ile birlikte kullanim odakli bir envanter...



Gelgelelim bu aksama. Merter'de ufacik bir park olan 29 Ekim Parki'ndayiz. Yanibasindaki 3M Migros'un yaklasik 3te biri bir alana yayilmis, kentin en onemli 2 (yakinda 3 olacak) karayolu arterlerinden birinin dibinde, hafif metro koprulerinin altinda bir park. Gerginlestirilmis perdeye Can Dundar'in yonettigi 'Gozdagi' belgeseli yansitiliyor. 55 dakika icerisinde, Gezi Direnisi'nin ilk 48 saatinde gozlerini yitiren 6 genc uzerinden siddetin devlet eliyle kamusallastirilmasini irdeliyor Can Dundar. 'Goz' betimlemeleri ile aciliyor Can Dundar'in kendi anlatimiyla seslendirdigi belgesel.

'Gozumuzun onunde bulunan bir parkta' 'Halkin direnisinin goze batmasi' gibi betimlemeler kadar ilk 48 saati anlatiyor olmasi da Can Dundar'in, hassasiyet dahilinde bir manidarlik iceriyor.Iktidarin surekli olarak 'ilk 2 gunden sonra isin icine siddet unsurlari girdi' demesi, ilk 2 gun gerceklesen akilalmaz siddeti manasizlastirirken, ilk 2 gunde gozlerini, uzuvlarini, hayatlarini kaybedenlerin acilarinin dinmeye vakit dahi bulamadigi muteakip gunlerde yasanan (ve o gunlerde Iktidar'in iceri sizarak kiskirttigini Gezi'de fiziksel olarak bulunmus hepimizin gozlemledigi) karsilikli siddet iceren unsurlari da tartismanin merkezine oturttugu o cirkin anlatidan da bir adim geri atip, ilk gunlerdeki enerji ve odak noktasini tekrar animsatmaya calisiyor Can Dundar.

Bununla ilgili olarak da utangac bir tavri yok kendisinin. Gosterimden sonraki aciklama ve sorulara verdigi cevaplarda tutarli, akilci ve samimi konusuyor Can Dundar. Acikcasi Gezi sonrasi yalnizlastigini, yalnizlastikca da romantik olarak etkisizlestigini dusundugum Can Dundar'a karsi onyargiya sahip oldugumu hissediyorum. Esasinda Park'taki gosterim ortaminin (55 dakikalik gosterim boyunca surekli alkis, yuhalama ve tezahuratlarla izlenen bir filmden bahsediyoruz) da eslik ettigi bir ruh halindrn bahsediyoruz. Can Dundar'in niyeti unuttugumuz birlikteligimizin gucunu tekrar hatirlamak ve park park gosterimlerde, Forum'larda potansiyel enerjimizi animsamak.

Bu hususta gosterimlerin yalnizca park ve salonlarda toplu halde yapilma amacini akilci buluyorum. Tabii siklikla ifade edilen 'tefeciye tefe satmak' riskleri ile bu enerjinin sindirilmesi riskini es gecmeyerek. Seyircilerden biri soruyor: 'Gezi'de Iktidar hazirsizlikti, artik her tepkiyi ezebiliyor. Peki bundan sonra nasil hareket edecegiz?' Can Dundar, toplumsal ve orgutsel muhalefete inaniyor.

Benim de inandigim bir kac metod var, konusup, tartisip uygulamaya gecirmek icin efor sarfedilebilecek. O meshur 'dinlemek istemeyenlerle nasil iletisecegiz?' sorusuna yanit olabilecek. Bunlardan biri, yasadigimiz sehri enine boyuna daha iyi tanimak olabilir mi? Forumlarin bunu sosyal boyutta bir nebze yaptigina eminim ama planci, mimar ve tasarimcilara da cok is dustugu kesin. Sokaga cikmayi hatirladik ya, neye sahip oldugumuzu veya neyin eksik kaldigini da kagit uzerinden degil, sokaklarda, parklarda, mahalle aralarinda anlamaya, anlatmaya ihtiyacimiz var. O parklari, o mahalleleri korumak icin gozlerini kaybedip bu aksam gosterimde bizleri yalniz birakmayanlarin istegi de bu yonde - buna istersek 'borc' diyelim, istersek 'dayanismanin dayanilmaz hafifligi'...